SON RÜŞTİYE SELİMİYE

(E) Öğr. Alb. Dr. Yusuf Çam

Tarihi boyunca Türk Milleti'nin en seçkin vasfı, bağımsız yaşaması ve her zaman bağımsızlığı temsil edecek bir devlet teşkilatını kurabilmesidir. Hür yaşamak arzusu, önce duyulması gereken bir duyguya, bir şuura muhtaçtır.

 

Türk Milleti'nde, varlığını koruma ve sürdürme duygu ve şuuru, aileden boya doğru gelişen bir olaydır. Fakat, bağımsızlık duygusu aile, boy çıkarları basamağında kalmamış, zirveye yani devletin bağımsızlığı seviyesinde ulaşmıştır. Devletin bağımsız olarak devamını sağlamak için her türlü fedakarlığın yapılması kaynağını hakikatlerden alan bir gelenek haline gelmiştir.

 

Bu yapıya sahip olan bir milletin ordusu da, milletin vereceği hedefleri aynı duygularla ve büyük bir cesaretle elde etmeye çalışan bir ordu olacaktır. Türk ordusu tarih boyunca görevini en iyi şekilde yerine getiren ordu örneğidir. Orta Asya Türk devletlerinde belirli devlet ve askerlik düzeninin değişmemesinin bir devlet yıkıldıktan sonra, onun yerine kurulan diğer devlette veya birçok Türk devletinde hemen hemen aynı teşkilatın devam ettiği gözden kaçmıyordu. Her halde bu devlet ve ordu teşkilatının temel ve çekirdeğini taşıyan muhafazakar bir öz vardı  . Bu özün etrafındaki askeri yapılanma , başarısını  askeri eğitime verdiği önem sayesinde kazanmıştır Yüksek seviyede bir eğitim, her alanda aranan bir konu olmakla birlikte, askerlikte hayati bir öneme haizdir. Vatan savunmasının gerektirdiği anda feragat ve cesaretle güçlendirilmiş bir eğitim mevcut değilse, bu eksiklik hiçbir şekilde telafi edilemez. Bu yüzden askerlikte  eğitim temel uğraştır.

.

Türk askeri eğitimi, Türk ordusu ile başlar. Zaman içinde isimler değişmiş, coğrafyalar farklılaşmış, silah teknolojisi gelişmiş, fakat Türk ordusunun göreve bağlılığı ve eğitime verdiği önem hiçbir zaman azalmamıştır.

XIX. yüzyılın başlarında devleti güçlendirme, ordu ve donanmayı yenileştirme faaliyetleri büyük bir hız kazanmıştır. III. Selim tarafından başlatılan Nizam-ı Cedit (Yeni Düzen) hareketi sadece askeri bir yenileşme çabası değildir. Devletin temel yapısını bütünüyle kavrayan bir çalışmadır. Aynı zamanda askerlik ile ilgili anlayışın köklü bir değişim geçirdiği bu dönemde askeri eğitimde okullaşma süreci de başlamıştır. Önceleri boyutları küçük, fakat anlamları büyük olan bu askeri okullar, yetiştirdiği güzide insanlarla hem ordunun hem de devletin çehresini modernleştirmede büyük işler başarmışlardır. Bu dönemlerde sivil alanda okullaşma henüz emekleme devresindedir. Klasik eğitimin temsilcisi olan medreseler ise çoğunlukla gelişme ve yenileşmeye karşı olan bir kitleyi yetiştirmeye devam etmektedir. Bu yüzden askeri okullardan yetişen askerler devletin sadece askeri ihtiyaçlarına cevap vermekle kalmıyorlar, bilim ve teknolojideki gelişmeleri de kavrayarak mühendislik hizmetlerini de üstleniyorlardı. XIX. yüzyılın sonlarına kadar bu tablo pek değişmemiştir.

 

İnsanlığın XX. yüzyılda yaşayacağı büyük felaketlerin sancıları 1890'lı yıllarda iyice artmıştır. Artık devlet günün değil geleceğin insanını, subayını yetiştirme mecburiyetini duymaya başlamıştır. Bu mecburiyet askeri okullarda hem öğretim kalitesi hem de öğrenci sayısında ve öğretim faaliyetlerinde önemli bir gelişmeyi beraberinde getirmiştir. Müşir Mustafa Zeki Paşa ve kendisine yardımcı olan öğretmen ve idareci kadrosunun da bu alandaki emeklerini saygı ve minnetle anmak gerekir.

Bu dönemde askeri okullarda yaklaşık on beş bin öğrenci okumaktadır. Bu sayının büyük bir kısmını askeri rüştiye öğrencileri teşkil etmektedir. Devletin her köşesine yayılmış olması ve okulu bitiren öğrencilerin askeri idadilere gitme mecburiyetlerinin olmaması sebebiyle askeri rüştiyeler sivil hayatın ihtiyacı olan insan gücünü de yetiştiren bir kaynak özelliği taşımaktadır. Osmanlı Devleti'nin son dönemleri ve Milli Mücadele dönemi ile ilgili araştırmalar arttıkça askeri eğitimin bu konudaki ağırlığı da belirginleşmektedir.

Türkiye’de askeri eğitim yukarıdan aşağı doğru bir gelişme göstermiştir. Daha erken yıllarda başlayan deniz ve kara Mühendishanelerine ek olarak 1834 yılında piyade ve süvari subay ihtiyacını karşılamak için Harbiye Mektebi açılmıştır. Zaman içinde ordunun subay kaynağını oluşturan Harbiye eğitim ve öğretim açısından ileri düzeye ulaşan bir eğitim kurumu olarak göze çarpmaktadır.

1845 yılından itibaren Ordu Komutanlığı olan yerlerde açılan ve askerlik mesleğine girişin ilk basamağı olan yatılı askeri idadiler  dönemin düzenli eğitim veren okulları olarak görülmektedir. Kısa zamanda  sistem oturmuş ve muntazam bir şekilde çalışmaya başlamıştır. Eğitimin temel girdileri olan öğretmen, bina, kitap, beslenme ve barınma konularının devletin imkanları dikkate alınırsa iyi durumda olduğu görülür. Fen konularına ve yabancı dile ağırlık verilerek yürütülen idadi eğitimi Harbiye ve Kara Mühendishane'sinin ihtiyacını karşılamaya yetiyordu. Ülkenin dört bir yanında bulunan idadilerin öğrencileri büyük bir heyecanla İstanbul'a geliyorlardı. Başşehir olmaktan da öte dünyanın sayılı şehirlerinden biri olan İstanbul, bu genç insanların dershane ve okul dışında da bilgi ve görgülerini arttırdıkları bir eğitim ortamı yaratıyordu.

 

1838 yılında kurulması gündeme gelen  Rüştiyelerde yapılan  eğitimi, ortaokul kademesinde yapılan eğitimine denk bir eğitim olarak ifade edebiliriz. Önceleri devlet memurlarını ve askerleri yetiştiren bir okul olarak görülmüştür. Askeri Liselerin kendi öğrenci kaynağını yaratmak için oluşturdukları liseye hazırlık eğitimi veren sınıflar kapatılarak  Askeri Rüştiyeler açılmıştır. Ülke sathına yayılan  35’e yakın Askeri Rüştiye’de , öğrencilere ağırlıklı olarak Türkçe dili eğitimi vermektedir. Mezun olan öğrencilerin, askeri liselere devam mecburiyetleri yoktu. Gündüzlü olan bu okullar bulundukları şehirlerin eğitim düzeyine öğretmenleri yolu ile önemli katkılarda bulunuyorlardı. Tıp alanında hizmet vermiş pek çok ismin askeri rüştiye öğrencisi olduğu görülüyor. Hatta ilginçtir muhasebe derslerinin ilk adresleri yine rüştiyelerdir. İncelediğimiz tarihlerde rüştiyeyi bitiren bir kimse henüz usta çırak usulü eğitimin devam ettiği ve görev başı eğitimi diyebileceğimiz bir eğitime katılarak kendini yetiştiriyordu. Bir kısım öğrenciler de sivil idadilerde eğitimlerine devam ediyorlardı.

1908 yılında sivil ve askeri eğitime yeni bir hız verildi. Gündüzlü Rüştiyelerin azaltılarak yatılı okullara dönüştürüldüğünü  ve askeri liseler ile bütünleştirildiğini görüyoruz. Balkan ve Birinci Dünya Savaşı eğitim sistemini  ivedi davranmaya zorlamış ve gençler eğitimlerini tamamlamaya fırsat bulamadan kendilerini cephede bulmuştu.

Cumhuriyetin ilk yıllarında askeri ortaokullar  ve bünyesinde orta okul bulunduran liseler aynı zamanda savaşlarda hayatını kaybeden , malul kalan kişilerin çocuklarına da kucak açmış, geçici olarak ilkokul bölümü oluşturulmuştu. 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat kanunu uyarınca askeri okullar  Maarif Vekaletine bağlanmış bu durum İkinci Dünya Savaşı yıllarına kadar sürmüştür. Savaş sırasında okullar iç bölgelere taşınmış ve eğitimlerine Konya , Akşehir gibi yerlerde sürdürmüştür. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki bunalımlı dönem sona erince Kuleli Askeri Lisesi kendi binasına dönerek eğitimine devam etmiştir.

1949 yılında toplanan 4.üncü Milli Eğitim Şurası’nda “Program tümü ile toplumumuzun ve bugünkü hayat şartlarının istediği insanı yetiştirmede ortaokulların özlenen bir kurum haline getirilebilecek nitelikte görülmüştür.” Bu şûrada ayrıca “Demokratik Eğitim İlkesi” amaçlar arasında yer almıştır. Milli Eğitim Bakanlığı ,ortaokulları çok amaçlı okullar olarak kurulmasını ileri sürmekte , yaşamın paylaşılması  ve öğretimin aktifleştirilmesi üzerinde durmaktadır. Okul ile aile arasında sıkı bir işbirliği sağlanması gündeme gelmektedir.

 

Bu görüşlerin yansıması olarak 1950 yılından sonra Kuleli ,Işıklar ve Erzincan Askeri Liselerini bünyesinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın programını uygulayan ortaokullar açılmıştır. Yine aynı yıllarda sayıları on bire ulaşan ortaokul düzeyinde eğitim veren Astsubay Hazırlama Ortaokulları açılmıştır. 1959  yılında bütün askeri liselerin orta kısımları kapatılarak mevcut öğrencileri , askeri liselere öğrenci yetiştirmek amacı ile  açılan Selimiye Askeri Ortaokulu’na gönderilmişti. Bazılarımız o kuruluş günlerini yaşadık, bazılarımız perdenin kapanışına tanık oldu.

 1960’lı yıllarda temel eğitimin sekiz yıllık bir bütün oluşturması görüşü ağırlık kazanmış, mesleki eğitimi destekleyen okulların orta kısımlarının kapatılması, meslek okullarının lise düzeyine  yükseltilmesi gündeme gelmiştir. Askeri Eğitim sistemi de bu gelişmeye uyum sağlamakta gecikmemiştir.

1959 yılının kasım ayında askeri liselerin orta kısmından gelenler ve yeni kayıt kabullerle  eğitime başlayan Sevgili Selimiye Askeri Ortaokulu’muz 1963 yılında kapatılmıştır. Böylece  eğitim sistemimizin , askeri eğitimimizin tarihi bir örneği olan Rüştiye dönemi sona ermiş olmaktadır. Bizler, “Son Askeri Rüştiyeliler” olarak yetişmemizde , kaynaşmamızda ayrı bir yeri   Selimiye’mize,  onunla aynı kaderi paylaşan askeri ortaokullarımıza sahip çıktık, öğretmenlerimizin ellerini öperek , şükranlarımızı sunduk.Selanik Askeri Rüştiyesi öğrencisi Mustafa Kemal Selanik’ten devraldığımız uygarlık ve cumhuriyet bayrağını çocuklarımıza , torunlarımıza  teslim ediyoruz.

Sevgi ve saygılarımla arz ederim.