HAMİ GERÇEK’İN  ANI MEKTUPLARI ( 2 Ocak 2009)

Ben; Sitenizde yer alan okul albümünün sayfaları arasında, isim ve yaka numarası güç okunan 2. sınıf, 7. kısım, 1482 numaralı, 1945 doğumlu, 3 yıl önce 60 yaşını devirmiş olan ve Ankara` da ikamet eden öğrenci Hami GERÇEK.

Merhaba… “Yat Borusu” çalmadan bu sitede buluşmamızı sağladınız, teşekkürler.

Kurmuş olduğunuz tarihi nitelikli bu siteye girdiğimde ikinci mutluluk heyecanı ve şokunu yaşadım, ellerinize sağlık. “İkinci mutluluk şoku” dedim, birincisini kısaca anlatmak isterim. Ev adresime posta ile gönderilen, üst köşesinde “İsmail Hakkı KOÇAR, Prof. Dr. -  GATA İç Hastalıkları ABD Başkanı” yazan iri zarfın içinden çıkan ve “Sevgili Sınıf Arkadaşım;” diye başlayan 28 Mayıs 2003 tarihli mektup ve ekindeki dokümanı okuyup incelediğimde yaşamıştım bu birinci şoku. Bu mektubun ekinde Selimiye Kışlası`na gelmeden önce Erzincan Askeri Lisesi ortaokul birinci sınıfta birlikte okuduğumuz arkadaşlarımın iki sayfaya dizilmiş vesikalık fotoğrafları ve bulup ulaşabildiklerinin ev ve iş adresleri vardı.

İsmail Hakkı KOÇAR Paşanın organizasyonu ile GATA Vadi Restoran da, o tarihte 46 yıldır hiç görmediğim ama unutamadığım 6 değerli sınıf arkadaşım ve eşleri bir araya geldik. Saçlarımız kırlaşmış, bazılarımızınki dökülmüş, bir miktar göbeklenmişiz ama yüz, göz ve söz ifadelerimiz hiç değişmemiş. Birbirimizi görür, görmez tanıdık. Ve bir süre sonra mey`in ve mutluluğumuzun ser hoşluğu ile attığımız çocukluk sloganlarımızı eşlerimizin şefkatli gülücükleri eşliğinde tekrarladık durduk.

Orada gördüm ki, hiç birimiz içimizdeki o üniformalı çocuğu yok etmemişiz, öldürmemişiz. Birlikteliğimiz süresince de, hayatlarımızı paylaştığımız eşlerimiz, yan yana oturmuş bu yedi yaşlı, haşarı ve yaramaz çocuğa şefkatli gülücükleri ve sevgi dolu bakışlarıyla eşlik etti, izledi. 

Bu satırları yazarken yine aynı heyecan ve duygularla dolup, taşıyorum. Ben sizlerin arasından 1961 yılında ayrıldım ve sivil hayata geçtim. Üniformayı üzeride taşıyan birçok arkadaşım sonraki yıllarda mutlaka birlikte olmuştur, ama ben o yıldan sonra hiç unutamadığım arkadaşlarımla bir defa olsun karşılaşmamıştım. Kırk yılı aşkın bir süreden sonra buluşabildiğim arkadaşlarım; E. Gen. İsmail Hakkı KOÇAR, E. Gen. Osman PAMUKOĞLU,  E. Alb. Hayati AYHAN, E. Alb. Çetin KISA, E. Alb. İsmet KIZARTICI, E. Alb. Erdinç SEZGİN, E. Alb. Naci TİN, Sivil Ekrem ANAR dı. Şimdi de kurduğunuz bu sitede sizler ve diğer arkadaşlarımla buluştum.

Bizim kuşak, Erzincan ve Kuleli`den gelen SAO`nun ilk öğrencileriydi. Yukarıda saydığım Sayın PAMUKOĞLU haricindeki arkadaşlarım hep birlikte Erzincan Askeri Lisesi Orta Kısımdan geldik. Okul Bandomuz kurulduğunda Boru Takımında borazan çaldım, Sümer ÖZAKINCI` dan sonra da Boru Takımında tambur majörlük yaptım. O sıralarda Fifre Takımı yeni kurulmuştu. Fifre Takımını da kuran Abdullah Başçavuşumuzu herkes gibi ben de çok severdim. Yazın bunaltıcı sıcaklarında tombul ve sevimli yüzünden akan terleri iri mendiliyle kurulaması hala zihnimdedir. Merasim için gittiğimiz yerlerde yitirdiğimiz eldiven, trampet sopası ve hatta davul tokmağı gibi eşyalarımızın yedeklerini pantolonunun cebinden dişlerini gıcırdatıp, söylenerek çıkarıp bizlere uzatışını bu gün gibi hatırlarım.

Bende, kurduğunuz bu güzel siteye girebilecek bir miktar doküman var. Bunların arasında 44 yıl hizmet verdiğim Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu` nun hazırladığı “Selimiye Kışlası” Belgeselinden tutun da, söz ve müziği Serdar ÖZTÜRK` e ait olan, altında “Bando Şefi Abdullah Beye Takdim” notu ve imzası bulunan, Bando Öğretmenimiz Kd. Bşçvş. Abdullah UYGUR` un bana verdiği ve hala sakladığım fifre için yazılmış tek sesli do majör marşın notasına, okulda, törenlerde çekilmiş siyah-beyaz fotoğraflara kadar…

Takriben beş yıl önce Okul Marşımızı dönemin Armoni Mızıkası Komutanı Merhum Alb. Haluk ERTEN ile kurduğum iletişimle armonize ve icra ettirerek kendi arşivlerine sokmak ve kopyasını da çoğaltarak buluşacağım arkadaşlarıma dağıtmak gibi bir planın gerçekleşmesine de ne yazık ki zaman el vermedi. ERTEN Albay ile bu görüşmemizde güzel bir rastlantı sonucu, Sitenizde ismini ve resimlerini de gördüğüm, o zaman Kuşadası’nda ikamet ettiğini söyleyen E. Alb. Nejat ÖZTEMİZEL ile bir telefon görüşmesi yapmıştık. Siteye koyduğunuz fotoğraflar arasındaki Sayın ÖZTEMİZEL` in elindeki asası ile fifre takımının önünde, törenler sırasında çekilmiş karelere sevgi ve gururla saatlerce baktım.

Bir sivil olarak, ilkokulu bitirip o çelimsiz vücutlarımıza giydiğimiz dökümlü ve iğreti üniformaların zaman içinde nasıl büyültülüp yıldızlarının artırıldığını, içindeki o çelimsiz çocuğun da nasıl ihtişamlı bir yıldız haline geldiğini gururla gözledim. Yine bu sitede gördün ki; sivil hayata geçmiş iğreti üniformalı o çelimsiz çocukların bir bölümü de kendi alanlarını ve toplumu ışıldatan birer yıldız olarak hayatlarını sürdürmekteler. Bizler geç de olsa, “yat borusu” çalmadan bu sitede yine toplanmaya başladık ve bu “içtima” ı siz sağladınız. Bu siteyi kurduğunuz için başta size, emeği geçenlere ve canlı tutanlara tekrar, tekrar teşekkür ediyorum. Süratle elimdeki tüm dokümanı toparlayıp, tarattırıp size ulaştıracağım.

Bu yazıyı kaleme alırken ara verip, telefonla TSK Armoni Mızıkası Komutanlığını aradım. İsmini yardımcısından öğrendiğim Komutan Alb. Halil ÂŞIK` a toplantısı nedeniyle ulaşamadım. Gerekli notu telefona çıkan Bando Bşçvş. Murat BİLİMLİER` e bıraktım. Önümüzdeki günlerde Komutanla kurabileceğim iletişim sonucu kaldığım yerden devamla bir süre sonra Marşımızın armonize edilerek icra edilmiş kopyasını da size ulaştırabileceğimi sanıyorum.

Kurmuş olduğunuz bu anlamlı sitede anılarınızı okurken, yıllarca belki de 50. baskı olarak eşime ve çocuklarıma anlattığım Erzincan ve Selimiye hikâyelerimin Selimiye bölümünü sanki satırlarınıza dökmüşsünüz gibi, arada onlara heyecanla seslenip okuyarak bir anlamda anlattıklarımı, yaşadıklarımı teyit ettim.

Hangileri mi?

Salacak ve Moda plajları hikâyelerini. Moda plajında çıktığınız o tramplene benim de karnı içerde, göğsü dışarıda tırmanıp, sonra da korku içinde yiğitliği pisletmemek için eğri-büğrü atlayınca, şortumun kıçımdan nasıl çıktığını, Salacak plajında deniz içindeki kayaya çarpıp kafamı nasıl yardığımı, plajı bölen o sağ taraftaki duvarın arkasına bakmak için ellerimi attığımda emniyet için harcın içine gömdükleri cam kırıklarının ellerimi nasıl kestiğini, kiralık mayoları, aldığımız 187 kuruş maaşları birleştirerek satın aldığımız kötü şarapları, tane hesabı aldığımız sigaraları, bir defa daha anlattım ve geriye sardığım filmi kendime oynatmaya başladım.  

Salacak kıyılarına kurdukları çiroz iskelelerinden kurutulmuş balıkları nasıl aşırdığımızı… Küçük ahşap Salacak vapur iskelesini… Sözünü ettiğiniz sinema inşaatının açık pencerelerinden kaçıp, yakalanmamak için ara sokaklardan geçerek Karacaahmet Mezarlığı içinden Üsküdar’a sinemaya kapağı atışımızı… Bir defasında dönüşte, o inşaat pencerelerinden okula girerken nasıl tuzağa düşürüldüğümüzü… Bir türlü bulunamayan Kara Bela kâbusunu bizimle Erzincan’dan gelen bir hınzırın yumurtladığı söylentilerini … Selimiye camiinin yakınındaki o hamamda kurna kapma, yıkanamadan dönme, aniden kesilen sıcak suyu beklerken o çelimsiz vücutlarımızın nasıl daha da çelimsizleştiğini… Ali Baba ve Haydar Muş`un kurna kavgasını… Kibrit kutusunun içine diyot, kondansatör, direnç vs. monte edip kulaklık bağlayarak anten olarak kullandığımız çatı oluklarının dibinden süre tutarak radyo yayınlarını ağzı açık dinlememizi… O hurda pilleri… Bir fener yaparak, dehlizlerden Haydarpaşa Lisesinin bahçesine açıldığı söylenen gizli yolu bulma planlarımızı… Neredeyse iki metrelik pencerelerin içine oturup, çoğu zaman hüzünle ailemi düşünerek dalgakıranı ve ucundaki feneri boş gözlerle seyredişimi… Kimselere anlatamadığım o tenya belasının bana da nasıl musallat olduğunu… Onlardan kurtulmak için gaz yağını nasıl içtiğimi… Sınıf subayımız olan ve “Gazap” lakaplı Bnb. Burhan Berk`in, birbirinin yerine sınava girdikleri söylenen tek yumurta ikizleri Alper ile Sarper kardeşleri nasıl hunharca dövdüğü hikâyesini… Erzincan`dan da tanıdığımız ve bizim takımla Selimiye’ye gelen sivil öretmen Emel Beklerim` e olan platonik aşkımızı… Hafta sonu izinleri için yatak ütüsüne soktuğumuz pantolonları… Bir gün önceden hazırladığımız harici elbiselerimizi giyerek vapurla karşıya geçişimizi ve paralarımızı birleştirip, önceden hesabımızı yapıp sonra da yetecekse Beşiktaş’ta Pando Ustanın dükkânında yağda yumurta yiyerek çektiğimiz ziyafetleri… Bir gün bilmeden girdiğimiz “Abanoz Sokak” ta taş merdivenlerde oturan yarı çıplak genelev kadınlarını gördüğümüzde nasıl şaşırdığımızı, bir inzibat subayının bizi gülümseyerek oradan nasıl uzaklaştırdığını … Daha neleri, neleri izledim akıttığım o filmde.

“Yat Borusu Çalmadan” teknolojiyi kullanarak böyle bir buluşmayı sağlamak, Selimiye Askeri Ortaokulu ( SAO ) havasını teneffüs etmiş “Çekirdekten Yetişme Asker” lere yakışırdı ve bunun önderliğini siz yaptınız, bu kuşağı siz buluşturuyorsunuz. “Yıldızlarımız” sayfasına baktıkça arkadaşlarımla gurur duyuyorum. O sayfaya fotoğraflarını koyduğunuz Osman PAMUKOĞLU ve İsmail Hakkı KOÇAR paşalarla çok sık olmasa da iletişim halindeyiz. Önceki e-mail de isimlerini saydığım arkadaşlarımla da öyle… Bu aralar bir yoğunluğum var. Rahatlar rahatlamaz bu arkadaşlarımı arayacağım.

Hami GERÇEK -  2 Ocak 2009

Bu vesileyle yeni yılınızı da en içten duygularımla kutlarım.

Hami GERÇEK

Ev tel : 0312 417 94 14

GSM  : 0533 441 12 72