SELİMİYE’DE
BİR TATİL AKŞAMI (Ahmet Remzi Eriş
anısı)
Saat 18:00’a yaklaşırken acele
adımlarla nizamiyeyi selamlayıp sınıfa yöneldiler. Cumartesi akşamı sıkıntısını
içlerinde duyarak,
evci olanları biraz kıskanarak izin
anılarını anlatmaya başladılar. III. A sınıfının sıralarında muhabbet
koyulaşırken bir hareketlenme oldu.
Yeni izinden dönen arkadaş elindeki kese kağıdını
sallayarak:
-
Bakın
ne getirdim?
-
Ne
var o kesekağıdında?
-
Değirmen
taşlı galiba (!)
-
Yok
deve (!)
-
Siz
gırgırınızı geçin.
Kese kağıdını ters çevirdi. İki adet el büyüklüğünde ıstakoz
masanın üstünde yürümeye başladı.
-
Ne
olacak bunlar?
-
Pazartesi
günü Biyoloji dersinde Ütgm. Hüsniye
Erentuğ’a gösteririz.
-
Bunlar
Pazartesiye kadar tangırdar oğlum.
-
Yok , balıkçıdan çıkalı dört saat oldu. Cillop gibi
yaşıyorlar.
-
Suya
koyalım.
Elbette. Bunu niye düşünmedik ki?
Koridordaki yangın kovalarından bir adedi ödünç alındı. Çeşme suyuyla doldurup
ıstakozları içine attık.
Hareketlenip kovanın dibine yerleştiler.
-
Bunlar
deniz canlısı, tatlı su bunları öldürmesin?
Çareyi çabuk bulduk. Yemekhaneden getirdiğimiz iki tuzluk
dolusu tuzu suya karıştırdık. Istakozlar bize minnetle bakıyor gibi geldi.
Biyoloji öğretmenine, pazartesi günü ıstakozlar gösterildi.
Öğretmenimiz işlenmiş konu olmasına karşın aynı konuyu kısaca tekrarladı.
Ders bitiminde iki ıstakoz ve bir kova elimizde kalakaldık.
Ne yapacağımızı uzun uzun konuştuk.
Karar: okulun en sulu yeri orta bahçedeki havuz. Oraya
bıraktık. Kovayı yerine koyduk ve işlem tamam.
Havuz civarında günlerce ıstakozları aradık. Nafile. Yok
olmuşlardı. 1nci ordu karargahından istirhamımız;
orta
bahçe gezintilerinizde adımlarınızı dikkatli atın. Yaşlanmış iki ıstakoz
oralarda olabilir.
Müstafi
Tnk. Yzb. 1968-81
Ahmet Remzi Eriş
3134
III-9