Hilmi Dinç’e ait hatıralar,

      Selimiye Askeri ortaokuluna girişimin ilk günleri idi; okulun bahçesinde hangi lisanı seçeceğimiz ile ilgili bir sırada iken itiş kakış oldu
      Ağız dalaşına girdik. Sevgili arkadaşım Nedim SATIR ile tanıştık. Nur içinde yatsın. Nedim’in numarası 607, ben ise 609 numaralı öğrenci idim.

     Okulun ilk günleri çok düzensizdi, dersler başlamamış her şey yeniden planlanıyordu. Herkes istediğini yapıyordu.
     O zamanlar, Teksas, Pekos Bill, Tommiks, Zagor, gibi çizgi romanları vardı.

Demek ki bizde uyanıklardan biriymişiz. Ben sekiz, on kitap, ayakkabı boyası ve ayva alıp satıyordum.
 O hafta elimde 19-20 TL ye yakın param oldu. Haftalık harçlığım 2,5 TL idi. Bu paranın 20 kuruşu otobüs, 15 kuruşu tramvaya giderdi.
İki günde bir simit ve gazoz alma durumumuz vardı.

Dersler başlayınca bu disiplinsizlikler de ortadan kalktı.

           Haftalar, aylar geçiyordu. Cumartesi günü öğlene kadar dersler yapılıyordu.
           Cumartesi günü evci izinleri iptal edilenler isim ve numaraları ile tebliğ ediliyordu.
           Bir hafta bende izinsizlik cezasından nasibimi almıştım. Sınıflarımız çok büyüktü ve çok soğuk oluyordu.
           Nasıl oldu ise temizlik için kapının arkasında duran süpürgeyi yakmışım, bir hafta izinsizlik cezası aldım.

           Koca bir hafta okula kapanıyorsun. Tabii vakit geçirmek te çok zor.

Bir hafta sonu hiç unutmuyorum, evden ilaç vermişlerdi mide bulantısı için. Oysa aldığım ilaç uyku ilacı imiş,
şoför son durakta beni zor uyandırdı. Çatlak Osman lakabı ile anılan bir Binbaşı vardı. Psikolojik tedavi aldığı söyleniyordu.
Bir gün akşam etüdün de aniden kapı açıldı, tahtada yaramazlık yapanların numaraları yazılıydı. Tahtada adı yazılanlar kürsüye gelsinler dedi.
Beş altı arkadaş yer misin, yemez misin ver Allah ver. Adam kolları sıvayıp dövüyor. Allah var bende kafamı sola doğru çevirdim.
Üzüntümden veya olanlara tahammül edemediğimden, bir ses “başını sola çeviren, sende gel “der demez ben kapıdan fırladım.
O da arkamdan koridorda koşuyoruz. Sınıf Subayımız rahmetli Binbaşı Muharrem Cantez,  o gün nöbetçiymiş. Arkasına sığındım,
zor götürdü Osman Binbaşı’yı. Bende paçayı kurtarmış oldum. Ayrıca Kara Bela’yı bilmeyen yoktur.
 Çocuk olunca korkuyorsun. Ayaklarında yay varmış, üç metre zıplıyormuş. Çok korkardık.