Birinci dönem karnemde
müzik notum on üzerinden dörttü. Diğer derslerim çok iyiydi. Ne yapıp yapmalı
kurulacak söylentisi yayılan flüt takımına girmeliydim. Girmeliydim ki müzik
dersinin notunu düzeltip dereceye girebileyim. Not ortalamamla birinci
dönemde ilk beşe girebiliyordum. Ama zayıf notlu ders olunca iş değişiyor,
sıralamada yer alamıyordum.
Mehmet Kemal BORAN Yukarıdaki anı yazısı 24 Temmuzda yazılmış , Teknik
bir nedenden dolayı 28 Kasımda web'e eklenmiş.. Yukarıdaki yazıya Hami
Gerçek arkadaşımız 27 Kasım 2009'da aşağıdaki yazı ile katkıda bulundu. Değerli Selimiyeli
Arkadaşlarım. Lütfen, önce ekte sunduğum
Kıbrıslı Gazi Mehmet Kemal BORAN arkadaşımızın kaleme aldıkları anıyı bir kez
daha okuyarak yazacaklarımı değerlendiriniz. Güzel ve mizahi bir üslup ile
anlattıkları, beni hemen o yarım asır öncesi Selimiye Kışlasının tam da ortasına
fırlatıverdi. Yıl 1960. Okul Bandomuzu
oluşturan Boru ve Trampet Takımının önüne, 1. sınıflardan seçerek şaşılası
bir hızla yetiştirdikleri bir de Fifre Takımı eklediler. M. Kemal BORAN
arkadaşımızın da isimlendirdiği gibi, askeri üniforma giydirilmiş “sünnet
çocukları” görünümünde olan Fifre Takımı elemanı bu “bücürler”, İstanbul`da çok büyük sevgi ve hayranlık topladı ve de sükse
yaptılar. Sadece Halk Konserleri değil, İstanbul Radyosu Stüdyolarında da
marşlar çaldılar, ilkokullardaki törenlere davet edildiler, zamanın büyük
gazete ve mecmualarında haber ve fotoğrafları dahi yayımlandı. O Yıllarda Selimiye
Kışlasında Yedek subay olan ve terhis olduktan sonra da öğretmenlik görevini
sürdüren, bu gün elele tutuştuğumuz Teğmen Serdar
ÖZTÜRK, söz ve müziğini de kendisinin yaptığı “Selimiye Marşı” nı tek sesli olarak do majör üzerinden Fifre Takımına da
uyarlamıştı. Takımın repertuarından hatırladıklarım; Selimiye Marşı, Çelik
Gibi Kollu Türk`ün Askeri, Annem Beni Yetiştirdi ve
bir de o zamanın marş temposunda söylenen güncel bir şarkısıydı. “Bücürler”
in çoğu, ezberlerindeki arızasız melodilerin hemen hepsini abanoz tahtasından
yapılmış yan üflemeli bu çalgı aleti ile rahatça çalıyorlardı. Ben 1959 yılında Erzincan`dan gelenlerdenim ve o tarihlerde 2. sınıf 7. kısımda
okuyorum. Kaybımı da katarsanız fiziki görünüşümü kolayca tahmin
edebilirsiniz. 1 yıl boru çaldığım Okul Bandosu Boru Takımının da tambur
majörüyüm ve merasimlerde Okul Bandosunun en önünde tören kıyafetiyle son
derece ciddi, çok dikkatli ve fiyakalı bir biçimde “asa” ile komutlar verip,
marşlar çaldırarak, akrobatik hareketlerle koca Bandoyu ve hatta bazen Okulu
yürütüyorum. Merasimlerde o güne kadar
benim önümde ender de olsa sadece bando öğretmenimiz sevecen, sevimli ve
tombul Kd. Bşçvş.
Abdullah UYGUR var. Önümde yürüyen başka kimse yok… Okul dışı törenlerde
gözlerimi kısıp ufka bakıyormuş gibi yürürken, “yan gözle” de izleyicilerin
büyük haz duyduğum tepkilerini gözleyerek coşardım, coştururdum. Ya da öyle
sanırdım. Çok heyecanlandım mı neredeyse burnumun hizasına kadar kaldırdığım
ayaklarımla attığım “kaz adımları” nın şiddetinden
vücudumun bütün etleri sallanır, sarsılırdı. Dünyanın en ciddi işini bana
yaptırıyorlardı. Birdenbire bu “bücürler”
den oluşturdukları Fifre Takımını getirip de benim önüme koydukları an dünyam
başıma yıkıldı. Bu Fifre Takımından bir tek ben hoşnut değildim, sadece ben
rahatsızdım. Benim dışımda herkes, bu “bücürler” in geldiğini görünce çılgına
dönüyordu. Ben de bunları önümde yürüyor görünce çılgına dönüyordum.
Kıskançlık bahanelerimizden “küçük adım atamıyoruz” itirazlarımızı kimse
dinlemiyordu bile… Neyse, mizahı şimdilik
burada noktalayalım… 200 yılı aşkın bir
süredir, İstanbul Boğazının girişinde bütün ihtişamıyla dimdik duran Selimiye
Kışlası, Osmanlı Nizam-ı Cedit (askeri alanda yeni düzen) askerleri ile
başlayan tarihi serüveninin arasına yarım asır önce, soluk alıp verme kadar
kısa bir zaman dilimine Selimiye Askeri Ortaokulu`nu
da sıkıştırıyor. Gerçekten asırların
yanında bir soluk alıp verme gibi kalan bu 4 yıllık zaman dilimi evresinden
geçen çocuk askerlerin şerefli üniformaları, bu gün derileri gibi orgeneral
rütbesiyle vücutlarını sarmalıyor. Emekli olanlar ise hâlâ aktif, hâlâ
çalışıyorlar ve hâlâ üretiyorlar. Sivil hayata geçmiş, yani “Alaylı” olmuş
Selimiyeliler işlerinde çok başarılı, önemli görevlerde harikalar
yaratırcasına hizmet vermiş ve görev yapmış donanımlı Yurttaşlar olarak
yaşamlarını sürdürüyorlar. 4 kulenin sarmaladığı
tarihi kışlada bu evrede (1959–1963) her şey hızlı başladı ve hızlı bitti.
Ama tarihin taş yapraklı silinmez sayfalarına da Okul, Öğretmenleri ve
Öğrencileriyle kendi kısacık tarihini kazıdı ve notunu düştü. Bu gün
internetten girdiğimiz bütün arama motorlarından Okulumuzun sesi yükseliyor. İşte
bu sesin kaynakları o gün kucaklanan Fifreci Çocuğun, kıskanç tambur majör
ağabeyin, başarılı tekstilcinin, parti kurup siyasette cengini sürdürenin,
kalemiyle mücadeleye devam edenlerin, edebiyatçı, şair, sanatçı, gazeteci,
bürokrat ve bilim adamı olanların, velhasıl sırtlarından o şerefli üniformayı
çıkarıp, yüreklerinden yatak ütüsüne yatırdıkları üniformayı hâlâ
çıkarmayanlarındır. Ordulara komuta edenler ve onların öğretmenlerinin
sesidir. Takım halinde özel bir
konsere uygun adım ve marşlar çalarak giden Selimiye Askeri Ortaokulu Fifre
Takımının Üniformalı Elemanını sıradan çekip çıkararak kucağına alan ve
kocasına da; “Serhat şu gözlere, şu kirpiklere bir bak…” diye şaşkınlığını
biraz da hoyratça ifade eden hanım geliyor gözlerimin önüne… Acaba kolları
arasında sevgi ile tutuğu ama elinde Fifresi ile tepinen ve ağlayan çocuğun,
bir zaman sonra toprakları için savaşan kahraman bir Gaziye dönüşeceği hiç
aklına gelir miydi? Gazi arkadaşımız Mehmet
Kemal BORAN`ın anı yazısı
beni nerelere götürdü, ellerine sağlık. Lütfen bu sayfalara acı tatlı bütün
anılarımızı yazalım. “Söz uçar, yazı kalır…”. Bu anılar ayaküstü birbirimize
anlattığımız anekdotlar olarak kalmamalı, En içten sevgi ve
saygılarımla… Hami GERÇEK 1959 – 2/7 - 1482 |
|