Hami Gerçek
Anıları..
30 Kasım 2009
- ANKARA
BİR AÇIKLAMA ve BİR
ANI
1959 yılında
Selimiye Askeri Ortaokulu Kurulduğunda, buraya üç kaynaktan öğrenci aktarıldı.
Birinci ve ikinci kaynak, kapatılan Erzincan ve Kuleli`nin Ortaokulları,
üçüncü kaynak da sivil ortaokul öğrencileriydi (Bursa Işıklar Askeri Lisesi`nin orta
okulu yoktu). Böylece Kara Harp
Okulu`na öğrenci hazırlayan okullar; Selimiye Askeri Ortaokulundan itibaren,
Kuleli, Erzincan ve Bursa Işıklar Askeri Liseleri askeri eğitim kuruluşları
olarak görev yapacak ve bu süreç 4 yıl böyle işleyecekti.
Ben ve ilişikte iki sayfada verdiğim arkadaşlarım Selimiye`ye
Erzincan`dan müdahil olduk. Ben sınıfta kaldığım için arkadaşlarımın bir bölümü
Selimiye`yi okuduktan sonra yine Erzincan`a döndüler.
Bu dört yılın
sonunda, Selimiye Askeri Ortaokulunun kapatılmasıyla başlayan süreç,
Askeri Liselerin de kapatılmasıyla devam edecek ve hatta konu
günümüze kadar sürecekti. "Çekirdekten
Yetişme Türk Subayı" nın Ülkemiz için sakıncasının ne olabileceğini, bu
yuvaların kapatılmasının nedenlerini, tıpkı sivil okullardan Köy Enstitülerinin
kapatılması ardındaki ihaneti algıladığım gibi algılıyor ve bir Türk Yurttaşı
olarak son derece üzüntü duyuyordum.
Hele bu günlerden
geriye doğru baktığımda, yukarda ifade ettiğim kuşkularımda haklı olduğum hissi
beni son derece rahatsız ve tedirgin etmektedir. Tabii bunlar benim kişisel
düşüncelerim, dilerim düşünüp de anlatamadıklarımız, bu Ülkenin ebedi yaşam
sürecini etkilemez.
************************************
1946 yılından buyana
ikamet ettiğimiz Ankara`da ilkokulu bitirir bitirmez, askerlik mesleğini çok
seven Babamın; “Oğlum Ailede Hiç Asker Yok, Sen Subay Ol… ” diyerek başvuruyu yapıp, elimden tutarak önce Heyet Muayeneleri, sonra
trene biniş, iki günlük tren yolcuğu ve Erzincan`da iniş, EAL`nin ön bahçesinde
kurulmuş deprem çadırlarına yerleşiş ve burada sınavlara giriş ile başlayan
Askeri Okul serüvenim…
1957–1958 Ders yılı
başında, Erzincan Askeri Lisesi Ortaokulu nu kazanan biz ilkokul çocuklarını “içtimaya” diyerek tozlu yolda topladılar ve
sıraya dizdiler. Subayların rütbesini dahi bilmeyen ve zamanın yoksul Türkiye
sinin şehir, kasaba ve köylerinden kaldırılıp getirilen biz şaşkın çocuklar,
bir hayli ürkek ama sevinçle ve üstümüzdeki rengârenk giysilerle uğuldayarak
sıraya girdik. Hepimiz heyecanlıyız ve bundan sonra olacakları merakla
bekliyoruz.
Okul yönetimi
öğrenci adaylarını artık teslim aldı, veliler uzakça bir yerde boyunları bükük,
kimi ağlayarak bizleri izliyorlar. Rütbesini bilmediğimiz, sonradan yüzbaşı olduğunu
öğrendiğimiz asık suratlı ve sert davranışlı bir subay uzun-uzun düdüğünü
çalarak önce bizi susturdu, “hamama gidiyorsunuz” diye açıklama yaptı ve sonra komut
vermeye başladı: “ kol mesafesi, dirsek teması hizaya geeeel!... Rahat,
hazroool!... Sağa dööön!... Sol ayakla uygun adım maaarşşş!...”
Güya sıraya
dizilmiş yürüyen bu çocuk güruhundan hiç birinin adımı ötekine uymuyordu. Fakat
hepimiz, artık askerdik ya, ayaklarımızı bütün gücümüzle toprağa vurarak
şiddetli bir patırtıyla yoğun toz bulutunun içinden hamama doğru yürüyor, bir
taraftan da uzaktan ve iki yanımızdan bizi takip eden ana-babalarımıza yan
güzle ve tarif edilmez bir gurur ile bakıyorduk. Onlar da bizlerle gurur
duyuyor olmalıydılar.
Biz burada
rütbeler, komutlar da dâhil birçok şeyi ilk defa görüyor, işitiyorduk. Tempo
tutarak komutlar vererek bizi yürüten subayın “kumandanız” olduğunu sonradan öğrendiğimiz
gibi, ayaklarımızı uydurmamız için bir yandan düdük çalarken, aralarda da
verdiği sert komutların anlamını da çok sonra anlayacaktık; “sol pezevenkler
sol, siz ananızdan siz babanızdan hiç terbiye görmediniz mi sol!…”
Nihayet hamama
geldik, sivil elbiseleri soyunduk hamama girdik yıkandık. Nasıl yıkandık, ne
kadar iyi yıkandık tam bilmiyorum. Çünkü hepimizi o güne kadar analarımız yıkıyordu,
keseliyordu, en az üç sabun atıp pırıl-pırıl yapıp giydiriyordu. Burada iş başa
düşmüştü. Sonradan öğrendim ki, yıkanamayan çocukları okul yönetiminin
kiraladığı Hatçe Bacılar, Fatma Bacılar kaynar sularla bağırta-bağırta
yıkamışlar.
Hamam çıkışı
hepimize dağıttıkları iç çamaşırlarını giydik, üniforma ve postallarımızdan
sonra keplerimizi de kafamıza geçirdik. Bütün çocuklar birbirine bakarak
kendisinin nasıl göründüğü konusunda bilgi sahibi oluyordu. Ayaklarımızı sokup,
belimize doğru çektiğimiz pantolonlar kafamıza kadar çıkıyordu. Paçalardaki
tozluklara pantolonun fazlalıklarını sokuyorduk ama yine de boyunu
kısaltamıyorduk. Montlarımız hakeza… Keplerimiz kulaklarımızın üstüyle
memelerini bir araya getiriyordu. Gömleklerin göbeklerimize gelen yakalarına
taktığımız kravatların nerede durduklarını söylemeye bile gerek yok.
Giyinip,
kuşandıktan(!) sonra dışarıda bekleyen velilerimize sivil elbiselerimizi verip
hemen tekrar sıraya girerek yine geldiğimiz düzende yürüyüşe geçtik ama bir farkla,
giydiğimiz neredeyse 42 numaralı postallarla kaldırdığımız toz bulutundan bu
defa velilerimizi göremiyorduk. Yine aynı ritimle okulumuza ulaştık: “ sol pezevenkler
sol!... siz ananızdan siz babanızdan hiç terbiye görmediniz mi sol sağ sol sağ
sol peze…”
Serbest
bıraktıklarında Babamın beni kucaklamasını ve hiç görmediğim, yaşamı boyunca da
hiç göremeyeceğim gözyaşlarını bu gün bile hiç unutamıyorum. Bana çok değişik
bir yüz ifadesiyle şunu dediğini de unutamıyorum; “oğlum tekrar
Ankara`ya gidelim mi? geri dönelim mi? ”…
Hayır Baba
dönmeyelim, ben subay olacağım, Ailenin tek subayı ben olacağım…
Hami GERÇEK
1957
EAL – 1. Sınıf, 3. Kısım – No:1331
Anı Resimlerinde HamiGercek-1, ..., HamiGercek-6
başlıklı resimlerin detay açıklaması aşağıdadır.
Resim 1 Yıl 1958-EAL-Orta 1-1331:
1958 de Ankara`ya izinli geldiğimde çektirdiğim bir fotoğraf. Fotoğrafçı bana o
pozu verdirmek için bir hayli uğraşmış olmalı. Ama bir ayrıntıyı atlamış; o
zaman bir lüks olan ve fotoğraf stüdyolarının aksesuar malzemesi olan kol
saatini koluma takarak, elimi çeneme koydurmamış.
Resim 2.
Tarih, 26.04.1958-EAL-Orta Bahçeye Bakan Banklar: Üstümüzdeki elbiseler ve
ayağımızdaki postallar 1 yıl olmadan ne hale gelmiş. Askeri öğrenci değil, yol
kesen tayfası. Arka sıra soldan; Tevfik IHLAMUR, Kemal AŞIKOĞLU, İsmet ODACI,
Çetin KISA. Ön sıra soldan: Hami GERÇEK, Ümit BİLYAZ, Hasan SAYILGAN, Sevinç
DEMİRÖZ.
1957-58 DERS YILI, EAL ORTA 1.SINIF-3.KISIM-SAYFA
1: Ali Hayati AYHAN`ın yazısı çok güzel olduğu için, büroda onu da
çalıştırırlarmış. O da karne için fotoğraf topladığında birer adette fazla
istemiş ve kendisine ayırdığı bu vesikalıkları yıllarca sakladıktan sonra
bu iki sayfayı oluşturmuş. Başka sınıfların buna benzer bir sayfası ya da
bir okul albümü albüm yoktur. İşte bu iki sayfanın bu güne gelmesini
sağlayan E.Tank Kd. Alb. Ali Hayati AYHAN ve bu iki değerli
sayfanın tarafımıza ulaşması, GATA Vadi Restoranda bizleri buluşturan
E.Tüm.Gn.Prof.Dr. İsmail Hakkı KOÇAR kanalları ile olmuştur.
1957-58 DERS YILI, EAL ORTA 1.SINIF-3.KISIM-SAYFA
2: Bu sayfa
yukarıdaki sayfanın devamıdır. Bu sınıftaki arkadaşlarımdan Fuat KILIÇASLAN ve
İsmail ATEŞ`in hayatta olmadıklarını biliyorum. Yaşayanlara sağlıklı bir
ömür diliyorum.
ERZİNCAN`DAN GELİP, 1959 DA SELİMİYEDE
OKUYAN EAL`LİLER YARIM ASIR SONRA EŞLERİ İLE BİRLİKTE: 2 Haziran 2003 Tarihinde, yani 44
yıl sonra, İsmail Hakkı KOÇAR Arkadaşımızın 59 kişilik sınıftan bir hafiye
gibi arattırıp, adres tespit ettirip, mektuplar göndererek bulup buluşturduğu
EAL Ortaokulu 1. sınıf, 3. kısım öğrencileri...
SINIF ARKADAŞIMIZ GN. İ.HAKKI KOÇAR, EMEKLİ
OLMADAN ÖNCE GATA`DA ÇOK ÖNEMLİ GÖREVLERDE BULUNMUŞ BİR BİLİM İNSANI. O zamanın EAL Ortaokulu, 1. sınıf, 3. kısım, 1322 yaka
numaralı üniformalı minik öğrencisi, bu günün E.Tüm.Gn.Prof.Dr. İsmail Hakkı
KOÇAR ve halâ Ülke hizmetinde ve kulvarında koşar.